Kadın Cinayetleri |
1997’de Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı İnsani Gelişmişlik Raporu’nda şu sonuca varmıştır: “Hiçbir toplum kadınlarına erkekleri kadar iyi davranmıyor”. Araştırmalara göre, kadınlara uygulanan cinsiyet ayrımcılığı esas olarak 10 alanda ön plana çıkmaktadır. İş Hayatı: Kadınlar onlarca senedir, iş hayatında erkeklerin yanında yer alabilmek için bir uğra vermiş olsa da, araştırmalara göre, kadınlar aynı iş miktarına karşılık, erkeklerin kazandığının yüzde 77’sini kazanıyor. Bunun yanı sıra, daha az terfi ediyorlar ve çocuğu olan kadınlar izin aldıklarında cezalandırıyorlar. Kısıtlı Hareket: Suudi Arabistan bu konudaki en aşırı örneklerden birine sahip. Kadınların halka açık yollarda araba ya da bisiklet kullanması yasak. Ülkenin İslami yasaları, kadınların bir erkeğin izni olmadan evden çıkmamasını, çıkarlarsa da araba kullanmamalarını şart koşuyor. Diğer ülkelerde de kadınların hareket imkânı deniz aşırı ülkelere seyahat edememe, pasaport alamama gibi kurallarla kısıtlanıyor. Şiddete Maruz Kalma: 2008’de, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon her üç kadından birinin “dövüldüğünü, seks zorlandığını veya hayatı boyunca başka şekillerde tavize uğradığını” açıklamıştır.
Tecavüz, eş tacizi, çocuk tacizi veya eş cinayetleri, hem gelişmiş, hem de gelişmemiş ülkelerde hala kadınlara uygulanan başlıca şiddet yöntemlerinden bazıları. Çin ve Hindistan gibi bazı ülkelerde, bir erkek çocuk hala bir kız çocuktan daha değerli sayılıyor. Genetik alanındaki gelişmeler sayesinde, çocuklarının cinsiyetini doğmadan öğrenen ebeveynler de bir kız çocukları olacağını öğrendiklerinde, hamileliğe son vermeyi tercih edebiliyor. Şili ve Lesoto gibi Ülkerlerde, kadınların toprak sahibi olma hakkı yok.
Babaları ya da kocaları öldüğünde, hayatları boyunca çalıştıkları veya yaşadıkları topraklara yasal olarak sahip olamıyorlar. Bu yüzden de, dul kalan kadınlar genellikle evsiz kalıyor. Birçok kadınsa, yaşadıkları yeri kaybetmemek için mutsuz evliliklerini devam ettirmek zorunda kalıyor. Yoksulluğun Feminizasyonu: Toprak sahibi olamama gibi sorunlar, kadınların sadece mutsuz evliliklerini sürdürmelerini zorunlu kılmıyor, aynı zamanda ekonomistlerin “yoksulluğun feminizasyonu” ismini verdikleri bir fenomene de katkıda bulunuyor. BM sık sık kadınların dünyadaki toplam işlerin üçte ikisini yaptığı istatistiğini örnek verir. Bazı ülkelerde, kadınların banka kredi alam hakkı bulunmadığından, işlerini ve ekipmanlarını sırf bu yüzden geliştirememiş ve iş dünyasında erkeklerden geri kalmıştır. Sağlık Hizmetleri: Birçok gelişmekte olan ülkede, kadınların bir hastanede doğum yapması bile bir lüks.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, her günün her dakikasında, bir kadın doğum yaparken hayatını kaybediyor. Bir başka örnek de HIV/AIDS hastası olan kadınların sayısındaki artış. Evlenme ve Boşanma Hakkı: Birçok ülkede, evlilik söz konusu olduğunda, aşk tartışma konusu bile olmuyor. Genç kızlar, hatta çocuk yaştaki kızlar, kendilerinden iki, üç misli büyük erkeklerle evlendiriliyorlar. Yine çoğu ülkede, sevgisiz bir evlilikten kurtulmak isteyen bir kadının seçenekleri çok kısıtlı. Bu tür ülkelerde, mahkeme çocukların velayetini doğrudan babaya veriyor. Mısır gibi ülkelerde, kadınların mahkemeye çıkma hakkı bile yok.
Politik Katılım: Birçok araştırmacıya göre, kadınlar politikaya daha fazla katılabilseydi, bu sorunların birçoğu çoktan çözülürdü. Kadınlar dünya nüfusunun yarısını oluşturdukları halde, sadece % 15.6’sı dünyada parlamentoda seçilmiş temsilciler olarak bunuyor. Kadınlar yerel, bölgesel ve milli seviyelerde, devletin hiçbir seviyesinde yoklar. Eğitim: Dünyada okula gitmeyen çocukların birçoğu kız çocuklar. Kadınlar dünyanın okuma yazma bilmeyen yetişkin nüfusunun üçte ikisinden fazlasını oluşturuyor. Okuma şansı elde eden kızların, daha az genç yaşta evlendikleri, daha ufak aileleri olduğu ve doğumda ölüm ve HIV/AIDS gibi durumları daha az yaşadıkları araştırmalarla ortaya çıkarılmış bir gerçektir.