2016 ~ BilgiBebek <!--Can't find substitution for tag [bilgibebek.blogspot.com.tr.anasayfa]-->

19 Kasım 2016 Cumartesi

Neden Çocuk Devam Sütü?
Çocuklar, büyüme ve gelişimlerinin büyük bölümünü 1-4 yaşları arasında tamamlarlar. Yiyeceği yemekler konusunda çok seçici olabileceği bu yaşlarda çocuğunuzun fiziksel ve zihinsel gelişimi için zengin ve doğal içerikli gıdalarla beslenmesi gerekir. Güçlü bir bağışıklık sistemi de bu fiziksel ve zihinsel gelişimi taşıyan vücudu mikroplara karşı koruyarak, büyümede çok önemli bir görev üstlenmektedir.
Neden Pınar Çocuk Devam Sütü?
Çocuklar, fiziksel ve zihinsel gelişimlerinin yanı sıra bağışıklık sistemlerini güçlendirecek besin ihtiyaçlarının önemli bir kısmını sütten alabilir. Çocuğunuzun fiziksel ve zihinsel sağlıklı gelişiminin ve bağışıklık sisteminin güçlenmesi için ona süt içirebilirsiniz.
1 yaşından büyük çocuklarınızın fiziksel ve zihinsel sağlıklı gelişimini ve bağışıklık sisteminin güçlenmesini desteklemek için, saf süte prebiyotik lifler, vitamin ve mineraller ilave edilerek geliştirilen Pınar Çocuk Devam Sütü’nü güvenle içirebilirsiniz. Pınar Çocuk Devam Sütleri B12, Çinko ve Kalsiyum kaynağıdır.
Altı aydan büyük bebeklerinize ise onların 6-12 aylık dönemlerinde ihtiyaçları olan vitaminlerive mineralleri karşılayacak şekilde geliştirilmiş Pınar İlk Adım Devam Sütü’nü verebilirsiniz.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

12 Ekim 2016 Çarşamba

bebek
New Scientist'in yaptığı bir habere göre, New York'daki Yeni Umut Doğurganlık Merkezinden Dr. John Zhang başkanlığındaki grup, "merkezi sinir sistemini etkisi altına alan nadir görülen kalıtsal nörometabolik ve mitokondriyal bir hastalık" olarak tanımlanan Leigh sendromlu annenin yumurtalıklarına tıbbi müdahale yaptı. Doktorlar, annenin yumurtalıklarından DNA'yı çıkartıp yerine bir donörden alınan sağlıklı DNA'ya sahip yumurtaları enjekte etti. Böylelikle tıbbi müdahale sonucu ölümcül genetik sorunu bulunan bir annenin rahminde bebeğin sıkıntısız gelişmesi sağlandı.

18 Temmuz 2016 Pazartesi

hıpnozdogum


Hiptoz metoduyla doğuma günümüzde alaka arttı. Ağrısız ve sızısız doğum yapmak isteyenler hiptonik doğumu seçenek etmeye başladı. Hipnoz metodu ile normal doğum anne adaylarının normal doğuma rahat, korkusuz ve güven içerisinde girmesi için uygulanan bir metottur. Hipnoz doğum metodunun en iyi tarafı ağrı kesici almadan ve sancısız normal koşullarda gerçekleşmesi. Doğum esnasında anne adayına uygulanan hipnoz tekniği sancıların hissedilmesini engelliyor. Dünyada tıp üyeleri arasında hipnozu en yaygın kullanan kesim kadın doğum uzmanları. Hipnotik Doğum artık Türkiye'de üniversite hastanelerinde kullanılmaya başlanacak.

HİPNOTİK DOĞUM 

Hipnoz ile doğum yolunda; anne adayının hissettiği stres, öğrenilmiş doğum korkuları ve acı belirtisi ortadan kaldırılarak tüm doğum sürecini rahat ve huzurlu geçirmesi sağlanır. Anne adayı bu süreçte hipnotik vaziyette aldığı doğru telkinlerle doğum konusundaki tüm kaygılarından arındırılır. Seanslar sırasında öğretilen doğru davranış şuuru anne adayına doğum sonrasındaki süreçte de yardımcı olacaktır. Hipnoz ile natürel doğum sürecine giren anne adayları rahat bir şuur düzeyinde oldukları için doğumun her evresinde ihtiyaç duyacakları enerjiyi kaybetmeyeceklerdir.

1 Temmuz 2016 Cuma

3 Aylık Hamile Olan Gülşen Kilo Almaya Başladı




Gülşen, hamileliğin 3.ayına girdi. Yavaş yavaş kilo alan ve yüzüne dolgunluk kazanan şarkıcı pek de neşeli gözüküyor. Ozan Çolakoğlu ile AVM'de gezintiye çıkan Gülşen muhabirlere gülümseyerek poz verdi.

25 Mayıs 2016 Çarşamba



Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Tuğçe Kasapoğlu Hürkal, gebelikte kullanılan astım ilaçlarının bebeğe zarar vermediğini söyledi. Asıl dikkat edilmesi gerekenin kontrol edilemeyen astım olduğunu belirtti.

Astımı Olan Hamilelerin Dikkat Etmesi Gerekenler

Doktorlar, astım hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçların gebelikte bebeğe zarar vermediğini ve güvenle kullanılabileceğini söylüyor. Asıl kaygılanılması gereken husus kontrol edilemeyen astımdır, bu sebeple kontrolsüz astım bebeğe zararlı etkiler bırakabiliyor.

İnhaler kortizonlu ilaçlar kullanıldığında astım nöbetlerini hamilelerde %55 oranında azalttığı tespit edilmiştir. Bunun için orta-ağır astımı olan gebelere düşük dozda düzenli bir şekilde inhaler kortizon tavsiye ediliyor. 

18 Mayıs 2016 Çarşamba

tablet kullanan cocuk


Düzenlenen 2’nci Türk Pediatri Kongresi'nde çocuk gelişimi konularına bolca değinildi.

Kongrede dijital yaşam ortamında büyüyen çocukların çok tehlikede olduğunu, belirli bir yaştan sonra dijital dünya ile tanışmaları gerektiğini savundular.

TPK Başkanı Prof. Dr. Mehmet Vural "Çocukların tablet kullanması çok zeki olduğu anlamına gelmiyor, çünkü tabletler o yaştaki çocuklara göre tasarlanıyor" şeklinde konuştu.

Vural, çocukların 2-3 yaşına gelene kadar dijital ortama bulaşmaması gerektiğini savunuyor. Bu nedenle ailelere çağrıda bulunuyor. Bu şekilde büyüyen çocukların gelişiminde bazı problemlerle karşılaşılabilir.

4 Mayıs 2016 Çarşamba



Anneler Günü geldi çattı… “Hep daha iyisi” diyerek bebeklerin ve annelerin isteklerine her zaman en iyi şekilde cevap veren, Türkiye’nin yeni bebek bezi ve ıslak havlu markası Sleepy, Unutkan Anneler’e teşekkür ederek onları unutmadığını gösterdi.
Bir zamanlar uyku kelimesini en sıcak kelime olarak tanımlayan, %50 indirimleri ve yeni sezon çantaları kaçırmayan, en son çıkan filmlere en önce giden, yemek keyfinden asla ödün vermeyen, küçük bir temizlikten sonra bile en az 3 saat dinlenen ve fönsüz dışarı adımını atmayan ama bir gün, dünyalarını değiştiren o büyük mutluluk ile birlikte dünyaları unutan tüm Unutkan Anneler’in Anneler Günü’nü büyük bir coşku ile kutladı.
Kendilerini çocuklarına adaya Unutkan Anneler’i unutmayan Sleepy, Anneler Günü için özel olarak hazırladığı ajandası ile de tüm annelerin kalbini çalmayı başardı. #unutkananneler hashtag’ini kullanarak Instagram ve Twitter sayfalarında paylaşımda bulunan ve Mayıs Ayı boyunca market.sleepy.com.tr adresinden alışveriş yapan herkese dağıtılacak bu ajanda ile tüm bir yıl mutluluk ve bol bol gülümsemeyle geçecek.
http://www.unutkananneler.com/
Sleepy, en sevdikleri pastanın son dilimini her zaman çocuklarına ayıran ve gerçek sevginin ne anlama geldiğini varlıklarıyla kanıtlayan Unutkan Anneler’e “İyi ki varsınız…” diyor ve kalpten bir teşekkür gönderiyor.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

2 Mayıs 2016 Pazartesi


Pilates eğitmenleri, 9.aylığa kadar olan bebeklere yapılacak masaj ile bedensel ve zihinsel gelişimini çok etkilediğini söylüyor.

Pilates eğitmenleri, "bebek masajı" adı altında yapılan hareketlerin bebeklerin bedensel ve zihinsel gelişimi için süper bir etken olduğunu söylüyor.

Çocukların bir yaş döneminde, fiziksel gelişim evrelerinde yapılan egzersizlerin de sağlık açısından da önemli olduğunu vurguluyorlar. Çocukların sadece ayaklarının üstüne basmadan önce de bu jimnastiğin yapılması gerektiği öneriliyor.

3-6 Ay ve 6-9 Ay Bebeklerde Jimnastiğin Faydaları:

  • Alınan kalsiyumun her hücreye ulaşmasını sağlar,
  • Bebeğin bedensel ve zihinsel gelişimini destekler,
  • Bebeklerin dayanıklılığını arttırır ve ileride oluşabilecek sakatlık riskini azaltır,
  • İleri dönemlerde sporu sevmesini, ilgi duymasını sağlar,
  • Bebeklerde cesaret kazanmaya teşvik eder,
  • Bebeğin sosyal gelişimine yardımcı olur.

21 Nisan 2016 Perşembe



Polonya bir mucize doğuma imza attı: hamile kadının beyin ölümü gerçekleşmesine rağmen doktorlar kadını yaşatarak bebeğin doğmasını sağladı.
 
Polonya'da beyin ölümü gerçekleşen kadının hayatta kalmasını sağlanarak hamile kadının karnındaki bebek kurtarıldı. Bu operasyonun ardından  bebeğin 3 aylık ve durumunun sağlıklı olduğu açıklandı .Polonya'daki doktorlar hamile kadını 55 gün hayatta tutmayı başararak doğumu gerçekleştirdi. Wroclaw Üniversitesi Hastanesi doktorları bebeğin durumunun son derece iyi olduğunu bildirdi.

41 yaşındaki hamile kadının beyin tümörü nedeniyle beyin ölümü gerçekleştiği açıklandı. Doktorlar, "Ailesi bebeğin doğmasını çok istiyordu" diye konuştu.

Doğum sonrasında 1 kilo olan bebek, yoğun bakım tedavisiyle 3 kiloya ulaştı. 3 kiloya yükselmesi sağlanan bebek taburcu oldu.

28 Mart 2016 Pazartesi



GATA Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erkan Demirkaya müjdeli haberi verdi. Down Sendorumu Gebeliğin 3.Ayında Belirlenebilecek!

Gebeliğin 9. haftasında anne kanından bebeğin DNA'sı incelenerek down sendromu vb. hastalıkların belirlenmesini sağlayan yeni  teknoloji, Türkiye'de ilk kez Gülhane Askeri Tıp Akademisinde (GATA) uygulandı.

Gen dizileme teknolojisi kullanılarak yapılacak olan bu uygulama sayesinde 9.haftada bebeğin hastalığı belirleniyor ve erken teşhis ile hastalığı yenmek kolaylaştırılıyor.

Demirkaya, gebelikte yapılan erken tarama ve tanının, hastalığı önceden belirleme ve müdahale etme açısından önemli gelişme olduğunu belirtti.

Bu test ise anneden alınan kanı özel bir tüpe aldıktan sonra bebeğe ait DNA ile gelişmiş teknoloji kullanılarak incelenmesi ile uygulanıyor.

19 Mart 2016 Cumartesi



Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Yılmaz Şahin, tecrübeli ve alanında kendisini geliştirmiş hekimler tarafından sezaryen sonrası normal doğumun gerçekleştirilebileceğini açıkladı.

Sezaryen sonrası normal doğum gerçekleştirmenin mümkün olduğunu söyledi. İlk doğumu sezaryen ile yapan birinin ikinci doğumunda normal doğum yapması mucizevi bir olay değildir fakat biraz riski vardır. Sezaryen sonrası normal doğum yaptığınızda rahim yırtılması riski oluşabiliyor fakat bu risk 100 kişiden 5'inde gelişmektedir.

Sezaryen sonrası normal doğum yapmak isteyenlerin tecrübeli hekimlere müracaat etmeleri tavsiye ediliyor. Ülkemizde tecrübeli hekim sayısı az bu yüzden çok titiz bir araştırma yapılmalıdır.

ÇOCUK ANNE RAHMİNDEN KARNA DÜŞEBİLİR

"Sezaryende bebeğin anne karnından alınabilmesi için kesilip dikilen bölge, sezaryen yapılmamış kadınlara oranla ince oluyor. Normal doğum sırasında sancı başladığında eski sezaryen yeri ince olduğundan yırtılabilir. Bu nedenle çocuk karın içine düşebilir, kanamadan dolayı anne kaybedilebilir. Bu acı olayların yaşanmaması için bu doğumu gerçekleştiren hastanın hekim tarafından iyi takip edilmesi gerekiyor. Bazen doğum 24 saat sürüyor, hekimin bu kadar süre hastayı takip edip ilgilenmesi zor. Ayrıca bebek doğduktan sonra da hekimin rahim yırtılması olup olmadığını kontrol etmesi gerekiyor. Doğum sırasında anne veya bebeğe bir şey olursa hekime davalar açılıyor ve hekimin hayatı kararıyor. Bu nedenle hekimler de bu tür doğumlara pek sıcak bakmıyor."

8 Mart 2016 Salı

Bugün hayalinizdeki beyaz ve sağlıklı dişlere en pratik şekilde kavuşma yollarını paylaşacağım. İşte dişlerimi korumamı sağlayan ve rahatça gülümseme nedenim 5 diş temizleme pratiğim :)
Beyaz ve Sağlıklı Dişlere Kavuşmanın En Pratik 5 yolu
1. Rutinlerinize Uyun
Hayatta en önemli şey sanırım sizin için iyi olan ne varsa alışkanlık haline getirmek. Spor yapmak, sağlıklı beslenmek gibi aslında kişinin kendisine bakması ve temizliğine dikkat etmesi de önemli. İşte bu yüzden diş temizliği rutinlerinizi belirleyin ve ona uyun.
Her sabah ve gece yatmadan önce dişlerinizi mutlaka fırçalayın! Bu alışkanlığınızı halen kazanamadıysanız bugün zaman kaybetmeden kendiniz ve diş sağlığınız için büyük karar verebilirsiniz.
2. Size Uyanı bulun!
Nasıl ki giydiğiniz kıyafetler tarzınızı yansımadığında kendinizi o kıyafetin içinde yabancı gibi hissediyorsunuz, aslında kişisel bakımlarınız da öyle. Diş ve diş ati yapınıza en uygun fırçayı bularak diş temizliğinizi daha verimli yapabilirsiniz.
3. Kendinize Zaman ayrın!
Bir şeyi yapıyor olmak kadar onu doğru sürede ve doğru şekilde yapmak da çok önemli. Özensiz bir biçimde yaptığınız hiçbir şey tam olmayacaktır. O yüzden dişlerinize ve kendinize zaman ayırın. Bu zamanı doğru fırçalama teknikleriyle yaparsanız emin olun kısa sürede farkı siz de fark edeceksiniz.
4. Bazı Ayrılıklar Çok Güzel!
Vedalar ve ayrılıklar hep can yakar ama aslında bazı ayrılıklar size çok iyi gelebilir :) Nasıl mı? 3 ayda bir diş fırçanızla vedalaşın ve hijyen açısından önemli bu değişikliği bir alışkanlık haline getirin.
5. Yol Arkadaşınızı İyi Seçin!
Geldik en önemli maddeye. Diş fırçanızı seçtiniz, kendinize zaman ayırdınız, her şeyi tam yaptınız ama diş temizliğinde istediğiniz verimi halen alamıyor musunuz? O zaman doğru diş macununu kullanmıyor olabilirsiniz. Bu konudan mustarip olanlara önerim; Procter and Gamble’ın dünyada pazara sunduğu en gelişmiş beyazlatıcı diş macunu olan 3 Boyutlu Beyazlık Luxe Perfection İpana olacak.
Yeni İpana 3D White PERFECTION diş macunu İpana’nın en hızlı ve en güçlü beyazlatıcı diş macunu. Perfection diş macunu 3 Boyutlu Beyazlık ailesinin en ileri ve etkili beyazlatıcı diş macunu teknolojisini içerir. Böylece diş minesine zarar vermeden sadece 3 günde diş yüzeyindeki lekelerin %100’e kadarlık kısmını etkin biçimde çıkarıyor. Ben bu ürünü çok sevdim, satın almak isterim derseniz tıklayınız.
Tüm bu maddeleri eksiksiz yerine getirenler olarak bol bol gülümsemeyi hak ettik sanırım :)
P.S. Bana bu bilgiler yetmedi, ağız ve diş sağlığı üzerine daha çok şey merak ediyorum diyenleri aşağıdaki siteye alalım. 
http://www.agizbakimuzmani.com/
#ipanaperfection  #gülüşünügöster
İçerik Kaynak: http://www.e-gunlugum.com/
Video Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=RZ5ymuChrW0

Bir boomads advertorial içeriğidir.

7 Mart 2016 Pazartesi



Antalya'da bebeği 7 aylıkken ağız kanseri teşhisi konan ve sonrasında ameliyat olan Sevgi Kırmızı, kanseri yendi. Kırmızı, 1 yaşına gelen bebeği Abdullah Ali ile mutlu anlarını doktorlarıyla paylaştı.

26 yaşındaki Sevgi Kırmızı Antalya' hamileliğin 7.ayında ağız kanserine yakalandı. 1 yıl önce Medical Park Antalya Kompleksi'nde 4 doktorun ameliyata girdiği operasyonda Sevgi Kırmızı hem doğum yaptı hemde kötü huyku kanserden kurtuldu. Kanseri yendikten sonra mutluluğunu paylaşmak için Prof. Dr. Harun Doğru ve 1 yaşındaki bebeği Abdullah Ali'yi de alarak basın mensuplarının karşısına çıktı.

16 Şubat 2016 Salı




Çocuğunuz cep telefonu almanız konusunda ısrar ediyor ve siz de ne yapacağınızı bilemiyor musunuz? 










Çocuklara cep telefonu alma meselesi, son yıllarda artık anne babaların ortak derdi haline gelmiş durumda. Çocuklarını teknolojinin zararlı yönlerinden uzak tutmak isteyen anne babalar çocukların ısrarları karşısında ne yapacağını şaşırıyor. Anne babaların çocuklarına telefon alma nedenlerinin birinci sırasında “çocuğumu aradığım zaman ulaşabilirim” düşüncesi geliyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Ağustos ayında yayınladığı araştırma sonuçları çocuklarda cep telefonu kullanma yaşının ortalama olarak 10 yaşa kadar düştüğünü ortaya koyuyor. 6-10 yaş grubu içerisindeki çocukların cep telefonu kullanma oranlarına baktığımız zaman da bu rakamın 7 yaşa düştüğünü görüyoruz. Cep telefonu kullanan 6-10 yaş arasındaki çocukların yüzde 85’i de cep telefonu üzerinden oyun oynuyor.

Cep telefonu kullanımında durum özetle böyle iken, artık çocuklar anne baba demeyi öğrenmeden tablet ile tanışıyor. Facebook ya da Twitter’a üye olan çocuklar sanal dünyaya korumasız bir biçimde adım atıyorlar. Telefon, tablet ve sosyal medya konusunda anne babalara yol gösterecek önerileri Pedagog Mehmet Teber’den öğrendik…

CEP TELEFONUNU LİSEDE ALIN
Bir çocuğa kaç yaşında telefon alınmalı?

Çocuğa telefon almak için en uygun dönem lise dönemi. Bu dönemde çocuğun ve okulun durumuna göre çocuğa telefon alınabilir. Lise 1 ile Lise 4 arasındaki bir dönem seçilebilir.

FATURALI HAT YERİNE KONTÖRLÜ HAT
Çocuğa nasıl bir cep telefonu almalı?

Çocuğa alınan telefon çok yüksek işlevli ve pahalı bir telefon olmamalıdır. Çocuğu kazanmadan lüks harcamaya alıştırmak tehlikelidir çünkü. Sosyal medyaya bağlanan bir telefon yeterlidir. Faturalı hat yerine kontörlü hat alınması daha doğrudur.

TAVRINIZI NET OLARAK ORTAYA KOYUN!
Telefon isteyen ve bu konuda ısrarcı olan bir çocuğa nasıl cevap verilmeli?

Telefon isteyen çocuğa net bir şekilde sınır koyulmalı ve lise döneminde alınacağı söylenmelidir.

2 YAŞINDAN ÖNCE ÇOCUK TELEVİZYON İLE TANIŞMAMALI
Cep telefonlarının yanı sıra artık hemen her çocuk çok küçük yaşlardan itibaren tablet bilgisayarlar kullanmaya başladı. Çocuklarımızı kaç yaşında tabletle tanıştırmalıyız?

Çocukların televizyon ile tanışma yaşına 2, internetle tanışma yaşına 7 diyebiliriz. Tablet ilk okulla birlikte alınabilir. Ancak sadece hafta sonları oynamalıdır çocuk tabletle.

HAFTA SONLARI TABLETTE OYUN OYNAMA SÜRESİ EN FAZLA 2 SAAT
Tablet bilgisayarlar kullanımı çocukları nasıl etkiliyorlar? Özellikle tablet bilgisayara yüklenen oyunlar çocukların çok fazla zaman geçirdikleri bir alan oldu. Oyun konusunda anne babalar nelere dikkat etmeli?

Tablet çocuğu gerçek dünyadan koparır. Oradaki oyunların tadına varan çocuk gerçek hayat oyunlarını beğenmez ve mutu olmak için tableti aramaya başlar. Bu şekilde bir bağımlılık geliştirebilir. Bu nedenle sadece tatil günlerinde en fazla 2 saat gün yüzüne çıkmalıdır.

ÇOCUK BİR BUÇUK SAATTEN FAZLA EKRAN KARŞISINDA KALMAMALI
Akıllı telefon, tablet, bilgisayar… Üçünün de farklı işlevleri olduğu için çocukların gelişimlerine etki etmesi bakımından kendi bağlamlarında değerlendirmeleri gerekir kuşkusuz. Ancak çocuklar için bu 3 teknolojik üründen en tehlikeli ya da en masumu diye bir ayırım yapmaya gitmek doğru olur mu? Bir anne baba olarak çocuğumuza bunlardan bir tanesini alacak olsak hangisini tercih etmemizi tavsiye edersiniz?

Her türlü ekranla kurulan uzun süreli ilişki çocuklar için tehlikelidir. Ekranın tablet ya da telefon olması değil, zararı ilgilenen şeyin içeriği belirler. Ayrıca geçirilen süre de zarar da belirleyicidir. Bu nedenle çocukların hafta içi 90 dakika hafta sonu da 150 dakikadan fazla ekran karşısında kalması açık zararlıdır.

SOSYAL MEDYA NARSİZMİ TETİKLİYOR
Küçük yaştan itibaren çocuklar Facebook, Twitter gibi sosyal ağlara üye olabiliyorlar. Sosyal ağlara üye olmak için yaş sınırı ne olmalıdır? Sanal dünya çocuğun dünyasına nasıl etki eder?

Resmi olarak zaten 13 yaşını doldurmamış olanlar üye olamıyor. Ancak bence bu yaş 16 olmalı. Sanal dünyanın sosyalleşmeyi kötü etkilediğini, beyin gelişimine zarar verdiğini, bağımlılık oluşturduğunu, narsizmi tetiklediğini artık biliyoruz.

ANNE BABA ÇOCUKLARDAN DAHA ÇOK TEKNOLOJİYİ BİLMELİ
İnternete giren bir çocuk birçok tehlikeyle de karşı karşıya kalıyor. Anne babalar çocuklarının internette neler yaptığını nasıl takip etmeli?

Anne-babalar internetin zararlarından çocukları korumak için güvenlik duvarları, şifreleri aktif hale getirmeleri gerekir. Kişisel bilgi paylaşımı konusunda çocuklarını eğitmeli, çeşitli filtre programları kullanmalıdırlar. Yani anne-baba olarak çocuklardan daha fazla teknoloji bilgisine sahip olmalıyız…

10 Şubat 2016 Çarşamba



Yeni bir etkinliği duyuruyoruz. Hem tanışıyoruz hem takipleşiyoruz. Çocuk Okul Öncesi 'nin oluşturduğu etkinliğe hepinizi bekliyoruz. Blog yazarları bir arada toplanıp birbirimizi keşfediyoruz böylelikle gelişmelerden hep beraber haberdar oluyoruz.

Yurt dışında blog yazan yabancılar böyle etkinliklerle birbirlerine çok iyi destek çıkıyorlar. Bu etkinlik de bu hedefi amaçlamaktadır. Herkesin bu etkinliğe katılmasını ümit ediyorum. İyi bloglar dilerim :)

6 Şubat 2016 Cumartesi

 Her türlü tehlikeden sakındığınız göz nuru kıymetli çocuklarınız siz fark etmeden zararlı bir olaya tanıklık edebiliyorlar hem de bile bile. Özellikle küçük yaşlarda canı sıkılmasın yada yemek yerken oyalansın diye açtığınız çizgi filmler masum bir çocuk eğlencesi gibi görülse de bazen bu kadar masum olmayabiliyor. 

Çizgi filmlerin saati doğru ayarlanmadığında veya uygun çizgi film seçilmediğinde çocuklar için yararlı değil zararlı hale dönüşebiliyor. 
Çocuklar şu zamanda televizyon ve tabletin başından ayrılmıyor. Bu zaman ayarsızlığı çocukların gelişiminde ve sağlığında kötü bir etki oluşturabiliyor. Çocuklar çizgi film izleyebilir onların bu hakkıdır fakat bir sınırlama olması gerekiyor. Öncelikle 0-2 yaş aralığında çocuklar kesinlikle televizyon izlememelidir. Bu yaş aralığı için uzmanlarımız sakıncalı kanaatindedir.

Uzmanlarımız, çocukların 2 yaşını doldurduktan sonra günde yarım saat çizgi film izleyebileceğini söylüyor. Çocuk 7 yaşına geldiğinde bu süre biraz daha esnetilmeli ve yine kontrol altında tutulması gerekiyor.  Çizgi film izledikten sonra ise film hakkında konuşulmalı ve pekiştirilmelidir. Bu sayede çizgi film hakkında yanlış anlamalar ortadan kaldırılabilir. 

Çizgi filmler çocukların hayal dünyasında geniş yer kaplıyor. Onların davranışlarından tutun giyim kuşam tercihlerine kadar etki ediyor. Bu yüzden doğru yaşta doğru çizgi film seçilmesi en sağlıklısı.

Siz anne-babalar televizyon izlerken izlediğiniz programlara dikkat etmeniz gerekiyor. Çocuğunuzla televizyon izlerken aynı ortamdaysanız cinsellik ve şiddet içerikli olan dizi veya filmleri izlememelisiniz. Çocuğunuz  gördüğü sahneleri bilinç altına atıyor, eğer televizyon izlerken bu tür önerileri dikkate almazsanız ileride çocuğunuzda saldırganlık ve öfke gibi haller ortaya çıkabilir.Bu yüzden televizyon programları ve çizgi filmler çocuklarınız açısından son derece önem arz ediyor.

4 Şubat 2016 Perşembe


Çocuklar Doğa İle Bağlantı Kurmalı
Çocukların doğa ile teması, hemhal olması gelişimleri için hayli önemli. Doğayı tanıyan, bilen bir çocuk hayatı ve kendini de tanımış, bilmiş oluyor çünkü. Pedagog Mehmet Teber’e çocukların doğa ile irtibatının onlara neler kazandırdığını sorduk. “Evi mini bir hapishane gibi görüyorum” diyerek doğanın önemine vurgu yapan Teber, tabiat ile iç içe büyümenin fiziksel, zihinsel ve ahlaki açıdan çocuklara kazandırdıklarını anlattı.

Doğanın çocuğun fiziki gelişimine ne tür katkıları vardır?
Çocuklarda fiziksel anlamda iki temel gelişim vardır. Bunlardan birincisi ince motor gelişimi, ince kas gelişimidir. Diğeri de kalın motor gelişimi, kaba motor gelişimidir. Mesela bir ağaca tırmanmak, kol kaslarını güçlendirir, bacak kaslarını güçlendirir. Bir yerden bir yere zıplamak yine insanı güçlendirir. İnce motor kas gelişimi ise daha çok ince işlerle uğraşarak, mesela yerdeki küçük çöpleri toplayarak, o böceklere dokunmaya çalışarak, yere dökülen küçük incir parçalarını toplayarak hızlanır. Ben bir oyun terapistiyim. Toprağın, toprağa dokunmanın, çamurla oynamanın da çocuk üzerinde geliştirici bir etkisi vardır ve bu yüzden oyun odalarımızda her zaman kum bulundururum. Kum taneleri derideki en ince yerlere bile temas ederek oraları uyarır ve dokunma konusunda müthiş bir deneyim sağlar.

Doğanın zihni açması konusunda ne dersiniz?
Bir şeyin oluş seyrini gözlemlemek, insanda belirli bir düşünce sistemi geliştirir. Mesela çocuk bir karıncayı gözlemlediğinde, onun yuvasına bir şey götürdüğünü, zorluklara sabrettiğini gördüğünde, oradan bir sebep-sonuç ilişkisine ulaşır. Daha önce gördüğü bir çiçeğin büyüdüğünü gözlemlediğinde zihinsel olarak yeni şemalar oluşur o çocukta. Bu da hayatı yorumlamasını, sebep-sonuç ilişkisini anlamasını sağlar. Geçen sene teknoloji bağımlılığı kongresi vardı ülkemizde. Oradaki bir konuşmacı dedi ki: “Eğer çocuk doğanın içerisinde büyümüyorsa felsefi düşünceyi öğrenemez.” Mesela bir meyveyi dalından koparmayıp, gidip manavdan aldığınızda arada önemli bir bağlantı kesilmiş oluyor çocuk için. Çünkü onun sulanması, çiçek açması, büyümesi, olgunlaşması ve toplanmadığında dökülmesi gibi süreçlerin hiçbirine şahit olmuyor. Dolayısıyla yaşadığı dünyaya dair sebep-sonuç algıları oluşmuyor. Bunun yerine çok pratik, basit bir düşünce sistemi gelişiyor: Para verdim, karşılığında bunu aldım. Bir de doğadaki süreçler bu kadar hızlı ilerlemediği için sabretmeyi öğretir insana. Bir çiçeğe bakmayı, sulamayı, onun için ışığın gerektiğini öğretir. Yani çok fonksiyonel düşünmeyi öğretir.

Ahlak üzerinde bir etkisi var mıdır doğanın?
Günümüz şehir hayatında çocuklar başka birisini çok düşünmüyor. Sadece kendisi için yaşanan bir hayat görüyor. Ama doğada ya da sokakta böyle değildir. Orada zar zor bir ağaca çıkarak bir tane meyve bulursan; seni sırtına alan, oraya çıkmak için seni destekleyen arkadaşlarınla birlikte onu bölüşürsün. Arkadaş grubunda paylaşma vardır ve doğal ortam da buna iter. Çünkü zor elde edilen bir şey vardır ve onun için çabalayan ortak kişiler vardır.

Bir çiçeği sulamak, bir hayvana yem vermek, onun yavrularıyla birlikte yaşamak; bu dünyanın sadece kendisine ait olmadığını, bu dünyada başka kişilerin de olduğunu, onların da yaşama hakkı olduğunu ve onların da gözetilmesi gerektiğini öğretir çocuğa. Doğanın ahlaki gelişime en büyük faydası, ötekinin varlığını hissettirmesi ve merhamet duygusunu kazandırmasıdır belki de. Sadece kendisi için değil öteki için de bir şeyler yapabileceğini öğretmesidir diye düşünüyorum. Küçük yavruları besleyerek, koruyarak merhamet duygusunu geliştirmesi de çok önemli.

Tefekkür edebilme açısından da önemli değil mi doğa?
Çocukların Yaratıcı’mızı bilmeleri tanımaları için doğayla irtibat halinde olmaları, tefekkür etmeleri gerekiyor. Yoksa nereden aldık domatesi? Marketten... Ne ile aldık? Parayla... Bu düz mantıkla çocuk Yaratıcı’yı düşünemiyor. Çünkü çok basit düşünüyor. Yani orada Yaratıcı’yla bir bağlantı kurması teknik olarak mümkün değil. Nasıl bilecek O’nu? Her şey marketten alınan bir şey gibi geliyor. Bir yumurtanın bir oyuncaktan farkı yok ki çocuk için. O yüzden ne doğadan geliyor, ne marketten geliyor çocuklar bunu ayırt edemiyorlar. Yaratıcı’yla bağlantı kurabilmek için bitkilerin ve hayvanların varoluş sürecini gözlemlemek çok önemli.

Evde büyümek, sokakta büyümek ve doğada büyümek… Kıyasladığınızda ne çıkar ortaya?
Tabii ki doğa daha zengindir sokağa göre. Bu yüzden doğanın geliştiriciliği kesinlikle daha fazladır. Akan dere vardır, deredeki balık vardır. Çocuk orada ayağını ıslatır, o soğuk deneyimini yaşar. Onu değiştirir, başka bir şeye dönüştürür. Oradan bir şey yapar suyun üzerine atar. Onun gelişimini gözlemler. Suyun kaldırma kuvveti dediğimiz şeyi orada kendisi deneyimlemiş olur. Hayatın kendisini deneyimler yani çocuk.

Sokak, doğaya göre biraz daha kısıtlıdır. Ancak evden katbekat iyidir. Çünkü sonuçta çocuğun asıl ihtiyacı olan şey özgürlük ve deneyimleme imkanıdır. Çocuğu geliştiren şey bu. Ne kadar çok şey deneyimlerse o kadar gelişimi sağlıklı olur. Ama bu bir kere deneyimlemeyle de olmaz. Peş peşe birkaç deneyim lazım. Yani bir kere hayvanat bahçesine götürmek, bir kere akvaryuma götürmek deneyimleme anlamına gelmez. Aynı şeyi 8-10 defa yapması yeni düşünme sistemi kazandırır çocuğa. Yani yeni bir nöral bağlantı oluşturur. Arkadaş ilişkileri, orada üzülmek, istediği kadar ağlayabilmek, bazen dayak yemek, bazen dövmek, taşlar, topraklar, killer, çamurlar, sular... Bunlar arasında yaşamanın tabii ki öğreticiliği daha fazla. Evi ise mini bir hapishane gibi görüyorum ben.

Tamamen evde büyüyen çocuklarda herhangi bir sorunla karşılaşılıyor mu?
Benim görüşmelerimde evden çıkmadan büyüyen çocuklarda en büyük eksiklik sosyal iletişim eksikliği. İnsanın gelişmesi için zihnin karşısında bir zihin olması gerekir ki etkileşime girilebilsin. Bu insan zihni de olabilir hayvan zihni de olabilir. Küçükken herhangi bir şekilde evde kalmış, anne-babası çalışmış, anneanne-babaanne bakmış, pek fazla başka bir zihinle etkileşime geçmemiş çocuklarda sosyalleşme gerçekleşmiyor. Çocuk başkası açısından, başkası için düşünmeyi geliştiremiyor. Bir çocuk hayatın ilk 3-4 yılı içerisinde hep evde büyümüşse büyük bir oranda pedagoga yolu uğrar.

Doğada büyüyen çocuklar daha güçlü oluyor galiba?
Doğa risk almayı öğretir ve güçlendirir. Çünkü sorun yaşarsın. Doğayla irtibat halindeysen bir yerine diken batar. Bu acıya katlanırsın. Arı sokar, bunu bilirsin. Bunlara karşı sende bir direnç gelişir. Düşersin, diz kapağın kanar. O kanamanın kabuğa dönüştüğünü görürsün. Günümüz çocukları kan nedir bilmez bile. Çünkü vücudundan 1-2 damla kan çıktığını görmemiştir. Kabuk tutmak ne demektir bilmez ve ona karşı çok aşırı tepki verir. Çok kırılgan olur. Bir böcekten korkmaya başlar. Bir sinek geldiğinde bağırmaya başlar. Yalıtılmış bir ortamda büyümüş olmak çocuğu zayıf kılıyor. Çünkü zorluklarla karşılaşmayan bir bünye olgunlaşamaz. Doğanın insana sunduğu şeylerden biri de zorluktur. Kolaycılık yoktur doğada. Daha çok emek vardır. Bir şeyi bir yere taşımak, çamuru bir şeye dönüştürmek, onu belli bir hale getirmek bir emek ister.

Ve hayal gücü ister...
Evet. Böylece hayal gücünü de geliştirir. Üreticiliği destekler, farklı düşünmeyi destekler. En önemli noktalardan birisi de bence budur. Çocuk kendisi bir şeyleri bir şeye dönüştürerek belli bir üretim yapar. Yani çamuru alır, onu kendince bir şeye dönüştürür; buna A der. Bir sopayı alır, biraz kırar döker; buna B der. Birkaç küçük inciri alır, misket der. Çiçeklerden kendine bileklik yapar. Doğadaki çocuk sıra dışı düşünmeyi öğrenir, üretim yapar; oyun üretir, oyuncak üretir, kendisine bir şeyler üretir. Evdeki çocuk daha çok tüketen çocuktur. Bir üretim yapmaz.

Çocuk emek vermeyi de öğrenir o zaman.
Üretim emek gerektirir zaten. Tüketim bir emek gerektirmez. Bu emeğin sonrasındaki bir şeyleri başarmış olduğunu hissetmesi çocuğa ayrı bir haz verir. Biz topraktan geliyoruz ve ana damarlarımızdan birisi oradan kopuk olunca mutlaka bir şeyler eksik gider. Yani kökleri doğada olmayan bir çocuk, doğayla bağlantı kuramamış bir çocuk; çok yüzeysel yaşayan, sanal yaşayan bir çocuktur.

Dışarıda oynanan oyunlarla, evde oyuncakla veya bilgisayarla oynamayı kıyasladığımızda ne söylersiniz?
Zaten evde oyun oynamak için fazla yer yok. Daha çok bilgisayar oyunları var. Bilgisayar oyunlarının hiçbir geliştiriciliği yok. Ama sokak oyunları, çocuğu her anlamda geliştirir. Mesela, çok basitinden bir seksek oyunu denge oyunudur. İşin içerisinde dikkat var. Bakıyorsun sayma becerilerini geliştiriyor. 1-2-3-4-5-6-7-8 küçük çocuk bile orada 8’e kadar saymayı öğrenir. Tek ayak üzerinde durmayı öğrenir, zıplamayı öğrenir. Ya da ip oyununu düşündüğümüzde yine bu bir koordinasyon oyunudur. Dengede olması gerekir, iyi sıçraması gerekir. Bunların hepsi çocuğu fiziksel olarak geliştirir. Ya da bir misket oyunu ince motor becerilerini geliştirir.

Yani sokakta bizim oynadığımız oyunlar birçok beceriyi, dikkati, zekayı, farklı düşünmeyi, sosyal iletişimi, kaba motor-ince motor becerisini geliştirir ve en önemlisi de bunları yaparken bir etkileşim vardır. Bilgisayar oyunu hiçbir şeyi geliştirmez. İnce motor becerisini geliştirmez, çünkü sadece parmakların hareket ediyor. Kaba motor becerisini geliştirmez, zaten sürekli oturma halindesin. Düşünce becerisini çok fazla geliştirmez çünkü bir etkileşim yok. Yani bilgisayar oyunları ve sokak oyunları çok kıyaslanamaz.

Sizce kentli çocuğun doğayla teması ne sıklıkta olmalı?
Çocuğun doğayla teması her gün olmalı. Yani anne baba olarak çocuklarımızla birlikte yürüyüş yapmalıyız. O doğadaki değişimi görmeliyiz. Bak, burada küçük bir çiçek açmış, burada yavru bir kedi var, kuşlar geliyor buradan yem yiyor. Bu ağaç biraz büyümüş. Mesela mutlaka bir ağaç alıp dikmemiz lazım, onu büyütmemiz lazım, beslememiz lazım. Doğal olaylara çocuğun dikkatini çekmemiz lazım. Ayın halleri nedir, nasıl bu hale geldi? Güneş nereden doğuyor? Nereden batıyor? Yağmur altında yürümek, yağmurda oluşan su birikintilerine basmak, yağmurun gelişini izlemek, oradaki bulutlara bakmak... Hafta sonlarını fırsat bilmeliyiz. Vakit geçireceğiniz yerlerin mesire alanları olması lazım. Orada çocuk kendini özgür hissedebilir. Bir AVM’de çocuk ne yapabilir? O yüzden bizim kışın soğuğunu, baharın yağmurunu, her şeyi fırsat bilip çocuğu bu doğayla buluşturmamız lazım.

Olabildiğince doğayı evimizin içine getirmemiz lazım diye düşünüyorum. Evde bitki, çiçek beslemek gerek. Şimdi saksı meyveciliği var. Bunlar iyi fırsatlar çocuğun deneyimlemesi için. Çim adamlar bile olabilir. Çim sulamak, onun saçlarının uzaması... O esnada o deneyimi yaşaması gerek çocuğun. Evde imkan varsa çeşitli hayvanlar beslenebilir. Bunların hepsi az da olsa doğayla bağlantı kurmak anlamına geliyor. Ama en güzel bağlantı bir plazada değil, çocuğun doğayla temas edebileceği bir yerde yaşamak.

Pedagog Mehmet Teber

29 Ocak 2016 Cuma


Zika virüsü Avrupa ülkelerine sıçradı ve tüm dünyada kırmızı alarm verildi.

Zika virüsü 1947 yılında Uganda'nın Zika ormannlarında maymun türlerinde görülmüştü. Bu virüs sivrisinek aracılığıyla yayılarak 2015 yılında Brezilya'da patladı.

Bilim adamları, Aedes cinsi sivrisineklerin hamile kadınlara bulaştırdığı Zika virüsü ile bulaşan bu hastalıkla yeni doğmuş bebeklerde nöro-gelişimsel bozukluğa yani "mikrosefali (küçük kafa yapısı)" görülmeye başlandığını açıkladı.

Şuana kadar, Zika virüsü bulaşan 51 bebeğin hayatını kaybettiği ve bu virüsün hızla yayıldığı biliniyor.

Zika Virüsü'nün Belirtileri;

  • Yüksek ateş,
  • Gözlerde kızarma,
  • Kusma,
  • Döküntü,
  • Baş, kas ve eklem ağrısı,
  • Grip
Bu belirtiler görültüğü taktirde hemen bir sağlık kuruluşuna başvurunuz. Ertelememenizi şiddetle tavsiye ediyoruz.



Şuanda Güney Amerika'da yayılmaya devam ettiği söyleniyor.Brezilya'da Ekim ayında 3.500 bebeğe zika virüsü(mikrosefali) teşhisi konuldu.
 Zika Virüsü'nden korunmak için Brezilya'da halkın sivrisinek ısırıklarından korunmalarını ve kadınların hamile kalmamalarını önerildi. ABD Kadın Hastalıkları ve Jinekologlar Amerikan Koleji Başkanı Dr. Mark Defrancesco virüsün görüldüğü bu riskli bölgelere hamile kadınların seyahat etmemesi gerektiğini söyledi. 

Bilim adamları Zika Virüsü için aşı testlerine  2 yıl sonra başlanabileceğini ve kurul kararı ile tüm dünyada bu geliştirilecek aşının en az 10 yılda kullanılabileceğini açıkladı.

26 Ocak 2016 Salı

Pedagog Mehmet Teber, “Böyle bir sistemde öğrenciler eğitilmez, yarıştırılır. İşin içine yarış girdiğinde diğer tüm değerler kaybolur. Eğitimin amacı olan kÂmil insan yetiştirmek gider, başarılı insan yetiştirmek gelir.”

Sürekli değiştirilen eğitim sistemine adaptasyon sürecinde ne gibi problemler ortaya çıkıyor?
Eğitim sisteminin sürekli değişmesi bu işi planlayanların zihninde bir eğitim yaklaşımı ve felsefesi olmadığının bir işareti gibidir. Deneme yanılma yoluyla doğruya ulaşma en basit yollardan biridir. Eğitim sistemi değiştikçe öğretmen, öğrenci ve idarecinin motivasyonu düşer. Velinin kafası karışır. Eğitime olan güven azalır. Her değişim ise sonrasında bir uyum ve duraksama sürecini getirir.

“Sürekli kazanmak ve yüksek puan almak zorundasın” kuralına dayalı bir eğitim sisteminde öğrenciler nasıl bir psikolojiye sahip oluyor?
Böyle bir sistemde öğrenciler eğitilmez yarıştırılır. İşin içine yarış girdiğinde diğer tüm değerler kaybolur. Eğitimin amacı olan kâmil insan yetiştirmek gider, başarılı insan yetiştirmek gelir. Sürekli yarışma ve yarış halinde olmak ise öğrencilerin psikolojisini alt üst eder. Düşünün buradan Ankara’ya kadar araba ile yavaş yavaş gidip öğrenmek, etrafı seyredip keşfetmek varken, yarış olduğunda tüm güzellikler görünmez olur ve tüm yol stresli geçer. Yarış sürecinde de öğrenci edindiği bilgilerin değerini kaybeder sadece o bilgileri bir soru, bir test şıkkı olarak görür. Vücudu da haddinden fazla stres hormonu ile yüklenmiş olur.



Yeterli puan alamadığı için istemediği okula gitmek zorunda kalan gençlerin psikolojisi nasıl olur?
İnsan istemediği bir okulda ne kadar verimli okuyabilir ki. Ülkemiz üniversitenin ilk bir iki yılını okuyup sonra okulu bırakan bir sürü öğrenci ile dolu. Ya da üniversiteyi bitirdikten sonra mezun olduğu bölümle ilgili değil, başka alanda çalışan. Bunların hepsi istemediği bölümde okumanın sonucu ve büyük bir insan ve kaynak israfı.

Öğrencilerin bireysel yeteneklerine göre yönlendirilmesi ve sevdikleri alanda çalışmaları ne kadar önemli?
Bir eğitim sisteminin en önemli işi bu. Bunu yapmadıktan sonra eğitimden bahsetmenin anlamı yok. Eğitimin amacı bu zaten.

Türkiye, “düşük seviyede İngilizce bilen ülkeler” kategorisinde yer alıyor, yabancı dil öğrenmekte neden zorlanıyoruz?

Eğitim sistemindeki yanlışlar nedeni ile dile karşı ön yargımız oluştu. Dili bir matematik gibi bölümlere ayırıp öğretmeye çalıştık. Grameri binlerce parçaya bölüp öğrettik. Bir bütün olarak dili ele alamadığımız için öğretmeyi beceremedik. Turistik yerlerde ayakkabı boyayan çocuklar okulda 10 sene İngilizce öğrenenlerden daha çok İngilizce biliyorsa dil öğretim yöntemimizi sorgulamak gerekir.

4+4+4 eğitim sistemi uygulanmaya başladıktan sonra velilerden size yansıyan olumlu / olumsuz değerlendirmeler var mı, varsa neler?
Çocukların okula başlama yaşının erkene çekilmesi en büyük zorluk oldu, ama sonra bu düzenlendi ve zorunluluktan çıkarıldı. En büyük zorluk küçük çocukların okula alışamamasıydı. En büyük güzellik ise ilkokul öğrencilerini ergenlik çağına gelen ortaokul ergen öğrencilerinden ayırmak oldu.

Analitik düşünmeye ve yorumlamaya değil de ezbere dayalı bir eğitim sistemi devam edebilir mi, sistem nasıl değiştirilmeli?
Devam etmesini isterseniz eder. Bu soru çok uzun cevap gerektirir, ama bu ülkenin tüm düşünürleri bir araya gelip eğitim sistemi üzerine yeni bir kurgulama yapmalı.

Dünyada zilsiz, karnesiz hatta sınavsız eğitim modelleri tartışılırken, biz bunun neresindeyiz? Mevcut şartlar göz önüne alındığında bu sistemlerin pratik uygulaması ülkemize ne kadar uygun?
Biz daha emekleme aşamasındayız. Eğitimin fiziksel şartlarını -sınıf mevcudu, okul donanımı, teknolojik imkânlar, öğretmen sayısı - iyileştirmekle meşgulüz. Sanırım fiziksel imkânlar artık ideale yaklaştığında o zaman eğitimin felsefesini konuşacağız. Bahsettiğiniz uygulamalar o zaman gündeme gelecek.

13 Ocak 2016 Çarşamba

Çocuklarımızın davranışlarının yönetimindeki en önemli amacımız, istenmeyen davranışın yerini istenen bir davranışla değiştirebilmektir. Bu davranış değiştirme sürecinin herhangi bir zorlama olmaksızın tamamen çocuğun kendi isteğiyle ve uygun yöntemlerin kullanılması yoluyla yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde belli bir yaptırım uygulanması gerekir ki buda amaçlanan iç disiplini sağlayamaz. Davranış değiştirme ve yönetimindeki amaç; çocuklarımızın herhangi bir otorite figürü olmaksızın istenilen davranışı kendiliğinden gerçekleştirmeleridir.

İstenilen davranışı kazandırmada ödülün dengeli kullanımı çok önemlidir. Ödül ile davranışın etkili hale getirilmesi ve olumlu pekiştireç kullanarak olumlu duyguların uyandırılması amaçlanmaktadır. Çocuklar yaptıkları davranışlar için ödüllendirilirlerse, o davranışı tekrarlarlar. Bu nedenle çocuklardaki istediğimiz davranışları ödüllendirirsek böylece o davranışı arttırmış da oluruz. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta; ödülün davranışın önüne geçmesini önlemektir. Asıl amaç ödül olursa eğer, çocuklar ödül almak adına, o davranışı yapma eğiliminde olacakları için, davranışın kazandırılması ve yönetimi ikinci plana atılabilir.

İstediğimiz davranışların arttırılmasında kullanacağımız ödüller neler olmalıdır? Çocuklarımız onayladığımız ve istediğimiz davranışta bulundukları zaman övülerek, tebrik edilmeleri, sarılarak öperek, gülümseyerek onayladığımızı onlara göstermek şeklinde ödüllendirme olabilir. Yine çocuklarımızı çok istedikleri bir yere (park gibi) götürmek, yapmanızı istediği bir şeyi yapmak, küçük bir hediye vermek şeklinde örneklerle artırılabilir. Sözel olarak da övüp takdir ettiğimizi belirtmemiz gereklidir. Çocuklarımızın beğendiğimiz olumlu davranışlarının hemen arkasından, neyi beğendiğimizi ifade edip açıklayarak, her defasında ödüllendirmeliyiz. Küçük yaş grubu çocuklarda somut adımların gösterilmesi ayrıca önem kazanmaktadır. Yaptıkları her davranışın sonuçları mutlaka çocuklara bildirilmeli ve istenen davranışlar olumlu pekiştireçlerle desteklenmelidir.

Çocuklarımızın olumsuz davranışlarda bulunmaları durumunda neler yapmalıyız? Çocuklarımız olumsuz, bizim onaylamadığımız ve istemediğimiz davranışlarda bulundukları zaman, olumsuz davranış her defasında görmemezlikten gelinmelidir. Bu konuda tutarlı olunmalıdır. Bu olumsuz davranışları başkalarının ödüllendirmesine de izin verilmemelidir. Çocuklar olumsuz ve istenmeyen davranışlar sergilemeleriyle dikkat çekmekten hoşlanabilirler. Onlara kızıp küsmek bile aslında bir tür ilgi göstermek sayılabilir. Bu nedenle görmemezlikten gelinmelidir. İstenmeyen davranışlara karşı kızarak, bağırarak, küserek tepki göstermek yoluyla ilgilenmek de bu davranışları artırabilir. 


Davranışlarınızda ve tepkilerinizde tutarlı olmak her şeyden önemlidir. Bazen bazı durumlar da olur ki, çocuklarınızın istenmeyen davranışları kendine ya da çevresine zarar verici boyutta tehlikeli olabilir. Böyle bir durumda görmemezlikten gelmek uygun olmayacaktır. Bu durumda çocuğa ve zarar verici tehlikeli davranışlarına hayır denilerek, ortamdan uzaklaştırmak ya da çocuğun hareketlerini kısıtlamak gereklidir. Anne ve babaların, çocukların olumsuz davranışlarına karşı sınırlama koyup hayır dedikleri durumlarda çocuklar ağlayarak, bağırarak ya da farklı şekillerde tepki gösterip, reddedip bu tepkiyi sürdürmeleri durumunda asla geri adım atılmamalıdır. Sabırsızca davranıp pes edilirse çocuk tekrar ödüllendirilmiş olur ve istenmeyen davranışın sürdürülmesi ve desteklenmesi sağlanmış olur.

Çocuklarda davranış yönetiminin sağlanıp başarı kazandırılmasında planlı ve programlı hareket edilmeli bu çalışmaların sadece bilgi verme amaçlı olmadığı, bir davranış becerisi kazandırma işi olduğu kesinlikle unutulmamalıdır.



Anne baba olarak aile içinde, ya da okulda öğretmenler olarak, her yaştaki çocukların davranış yönetimi çalışmalarında, davranış ve beceriler için çalışma listesi hazırlanmalı buna göre takipleri yapılmalıdır. Çocukların davranışlarının yönetiminde yer alabilecek uygun görülen davranış ve beceriler şunlar olabilir:

  • Çocuğun tepkilerini uygun yöntemlerle ifade edebilme becerisi
  • Çocuğun anne ve babasına, aile bireylerine karşı davranışları ve tutumu
  • Çocuğun aile, okul ya da sınıf kurallarına uyum becerisi
  • Çocuğun arkadaşlarına karşı davranışları ve tutumu
  • Çocuğun arkadaşları ile dengeli iletişim kurma ve birlikte hareket etme becerisi
  • Çocuğun verilen görevleri yerine getirebilme gayreti ve becerisi
  • Çocuğun sorumluluk alabilme becerisi
  • Çocuğun okulda öğretmenlerine karşı davranışları ve tutumu
  • Çocuğun diğer yetişkinlere karşı davranışları ve tutumu
  • Çocuğun başkaları ile işbirliği içerisinde çalışabilme becerisi
  • Çocuğun planlı ve düzenli çalışabilme becerisi
  • Çocuğun kendi temizliğine dikkat etme ve ve çevresini temiz tutabilme becerisi
  • Çocuğun oyun kurallarına uyum becerisi
  • Çocuğun araç gereçleri dikkatli ve özenli kullanabilme becerisi
  • Çocuğun paylaşımcı ve yardımsever yaklaşımları ve tutumu
  • Çocuğun grup içerisinde sorumluluk alabilme becerisi

Çocuklarda İstenmeyen Davranışları Ortadan Kaldırma Teknikleri Nelerdir?
1. Basit ve anlaşılır kurallar koyma: Kurallar çocukları disipline etme ve kendi iç kontrollerini sağlamak amacıyla konulurlar. Uzun ve anlaşılması zor kurallar çocuklar üzerinde yeterince etkili olmazlar. Kısa ve sade, net kurallar yararlı olur. Burada olumlu pekiştireçlerin, yani ödüllerin çocuk üzerindeki etkisinin önemi unutulmamalıdır.

2. Konuşma tekniği: İstenilen ve istenilmeyen davranışlar karşılıklı yüz yüze iletişim kurularak açıkça konuşulur.

3. Dur ve düşün tekniği: Çocuklardan yapacakları bir davranıştan önce bir süre beklemeleri ve düşünmeleri istenir. Çocuğa içinden 10 a kadar say, 3 kere nefes al gibi 10-15 saniye bekleme süresince çocukların yapacakları davranışları değerlendirmeleri ve istenilir olup olmadığını değerlendirmeleri, böylece, alternatif bir davranış düşüncesi üretmeleri amaçlanır.

4. Günlük davranış tablosu hazırlama: Çocuğun gün içerisinde yapması gerekenler, kurallar ya da ödev ve sorumluluklar gibi konularda tablo hazırlanabilir.

5. Başkalarından öğrenme ve çocuktan çocuğa tekniği: Çocuğun başka birinden öğrenmesi ya da başka birine öğretmesi yöntemidir. Bazı kuralları ya da davranışları, başkalarından örnek alarak öğrenmesi ya da başkalarına öğreteceği düşüncesiyle dikkatle öğrenmesi yöntemidir.

6. Öğren-anlat tekniği: Çocuğun kuralı ya da davranışı anlaması yöntemidir. Çocuk bizzat katılır. Hem çocuğun kavrama düzeyi anlaşılır, hem de pekiştirme sağlanmış olur.

7. Somut örnekler kullanma ve konunun güncel yaşamla bağlantısını kurma: Davranışın güncel yaşamdaki önemi bol ve somut örneklerle, zaman zaman hikaye ile vurgulanarak anlatılır.

8. Öğrenen merkezli eğitim ve aktif katılım tekniği: Çocuğunda sık sık soru sorabileceği, konuşup tartışabileceği, fikir üretip paylaşabileceği bir ortam oluşturulur.

Tüm bu yöntemlerin dışında çocuklarımızın davranışlarının yönetiminde drama ve oyun teknikleri, rol oynama, hikâye ve hikâye tamamlama, video ve filmlerde yararlı olacaktır. Tüm bu yöntemlerin kullanılmasında çocukların yaş gruplarına dikkat etmek gereklidir. Her yöntemi her yaşta değil, doğru yaşta doğru yöntem ve teknikleri kullanmak daha etkilidir.

Uzman Pedagog Nilüfer Evgin

Sosyal Paylaşım Sayfaları

sosyal sitesosyal sitesosyal site

Taze Yayınlar

Takipçilerim

Popüler Yazılarımız

Sayfa Görüntüleme Sayısı


Bumerang - Yazarkafe

Bumerang - Yazarkafe

Diğer Yazılarımız

Bloğumuza Birde Burdan Bakın ツ